“Geçmişimiz Geleceğimize
Işık Tutuyor” temasıyla düzenlenen Aksaçlılarımız Gençlerle Buluşuyor programı
kapsamında Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu, “Hz. Mevlana Türkiye Yüzyılı
Gençlerine Ne Söylüyor?” konulu
konferans verdi.
.jpg)
.jpg)
Yahya Kemal Konferans
Salonu’nda yapılan etkinliğe Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz, İnsan ve
Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdussamed Keskin, Dekan Yardımcısı
Prof. Dr. Kamil Şahin, akademik ve idari personelimiz ile öğrencilerimiz
katıldı.
Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programın açılış konuşmasını Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz yaptı.
.jpg)
Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz, “Bugün çok değerli bir misafirimiz
var. Kendisi, gani gönlü ile buralarda emek vermiş; Rektör Yardımcılığı dâhil
olmak üzere Üniversitemizde pek çok çok kıymetli görevler üstlenmiş bir
büyüğümüz. Bugün bizlere Mevlâna’yı anlatacak olması da ayrıca anlamlı; zira
onun gani gönlünü yakından biliyoruz. Kıymetli hocalarımız, değerli idari
personelimiz ve elbette sevgili öğrencilerimiz; bugün içinde bulunduğumuz ve
bir yenisini gerçekleştirdiğimiz bu buluşma, Geçmişimiz Geleceğimize Işık
Tutuyor alt başlığıyla ‘Ak Saçlılar Gençlerle Buluşuyor’ başlığıyla
yürüttüğümüz bu etkinlik, 2022 yılında Üniversitemiz tarafından hayata
geçirilen ve Türkiye’de bu boyutuyla bir ilk olan Kırıkkale-2053 Arama
Konferansı kapsamında belirlediğimiz hedeflerden biriydi. Muradımız neydi?
Üniversite denildiğinde akla ilk olarak eğitim ve öğretim faaliyetleri gelir.
Ancak biz, bir transkript ya da diploma vermenin çok ötesinde; vatan
evlatlarını hayata hazırlamayı esas alan bir anlayışla hareket ediyoruz. Bu
doğrultuda, farklı alanlarda planladığımız çalışmaları zaman içerisinde
programlara dönüştürüyoruz. Bu etkinlikten muradımız şudur: Hayatın farklı
alanlarında, farklı sektörlerde tecrübe sahibi; adından da anlaşılacağı üzere
‘ak saçlı’ diye nitelendirdiğimiz büyüklerimizi, üstatlarımızı, uzmanlarımızı
siz kıymetli öğrencilerimizle buluşturmak. Yılların biriktirdiği deneyim
havuzundan, deneyim pınarından sizlerin de istifade etmesini sağlamak. Buradan
edineceğiniz kazanımlar, belki diplomanın içinde yer almayacak; fakat hayat
yolculuğunuzda sizlere rehberlik edecek. Bugüne kadar bu kapsamda çok farklı
alanlardan çok değerli konukları ağırladık. Bir önceki programımızda, savunma
sanayinden Meclis çalışmalarına kadar pek çok kurumda görev yapmış, aynı
zamanda Üniversitemizden yolu geçmiş olan kıymetli mühendis Volkan Öztürk
bizlerleydi. Önümüzdeki ay yine başka bir üstadımızı misafir edeceğiz. Hem
anlatımlarla hem de sizlerin sorularıyla bu buluşmaların her seferinde daha da
zenginleşeceğine inanıyoruz. Mevlâna denildiğinde, geçtiğimiz hafta 17
Aralık’ta idrak ettiğimiz 752. Vuslat Yılı, yani Şeb-i Arûs’u hatırlamamak
mümkün değil. Ölümü sevgiliye kavuşma olarak gören bir gönül adamından, büyük
bir tasavvuf adamından söz ediyoruz. Ölümü bir düğün günü olarak kabul etmek,
modern çağda zor görünebilir. Çünkü bugün dünyada bir küresel kötülük korosu var
ve farklı coğrafyalarda yaşanan saldırılarla, soykırımlarla; toplumun temeli
olan aileyi içten içe çürüten anlayışlarla insanlık her gün biraz daha ölüyor.
Bu küresel kötülük korosunun unutturmak istediği en temel gerçeklerden biri
ölümdür. İkinci hayatın, sonsuzluk fikrinin unutulması… İnsan ölümü
unuttuğunda, melek kadar iyi ya da şeytan kadar kötü olabilme potansiyeli devreye
girer. Ölümü unutursak hesabı unuturuz; hesabı unutursak her şeyi yapabilir
hâle geliriz. Mevlâna’nın ve diğer gönül dostlarının öğretisinde ölüm, her gün
hatırlanması gereken bir hakikattir. Hulefâ-yi Raşidin’den olan Hazreti
Ömer’in, her gün kapısına gelip ‘Ölüm var ya Ömer’ demesi için bir kişiyi
görevlendirmiştir. Büyüklerimiz mezarlık ziyaretlerini de bu yüzden tavsiye
eder: Makamların, mevkilerin, unvanların, zenginliklerin bir gün toprak
olacağını hatırlamak için. Mevlâna’nın
yedi öğüdünde vurguladığı hoşgörü, tevazu, alçakgönüllülük, yardımlaşma, şefkat
ve merhamet; bugün modern çağda en çok unuttuğumuz erdemler arasında yer
almaktadır. Bu güzellikleri yeniden hatırlamak ve hayatımıza taşımak
zorundayız. Zira Mevlâna üzerine uzun yıllardır çalışan, bu konuyu pek çok
platformda derinlemesine ele alan çok kıymetli bir büyüğümüz, değerli hocamız
Adnan Hocamız aramızda. Söz, elbette sahibine aittir. Adnan Hocamız;
Üniversitemizde Rektör Yardımcılığı dâhil olmak üzere çok önemli görevler
üstlenmiş,öğrencilerimizin yetişmesinde büyük emekleri olmuş çok kıymetli bir
hocamızdır. Kendisi hakkında ne söylesek eksik kalır. Ayaklarına sağlık.
İnşallah bizler de anlatacaklarından istifade eder, gönül dünyamızı
zenginleştiririz. Katılımlarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.”
şeklinde konuştu.
.jpg)
.jpg)
Program, Prof. Dr.
Adnan Karaismailoğlu’nun “Hz. Mevlana Türkiye Yüzyılı Gençlerine Ne Söylüyor?” konulu konferansı ile devam etti.
Prof. Dr. Adnan
Karaismailoğlu, “Bugün burada sizlerle birlikte olmak benim için büyük bir
bahtiyarlık. Büyüklerimizin bizlere aktardıklarını dile getirmek hep
neşelendirici, huzur verici ve geleceğe doğru canlı ve diri olmayı sağlayan
hususlardır. Sayın Rektör Yardımcımız Erol Hocamızın dediği gibi ölüm bahsi bu
günlerde çok hatıra geliyor. Zira bu günler Hz. Mevlana’nın 752. vuslat yıl dönümü
ama onlar bu bahsi dünya hayatını neşelendirmek için açarlardı. Dünya hayatından
ürkütmek için bu bahsi açmadılar. Hz. Mevlana, Mesnevi-i Şerif’te ‘Ne önünden
ne arkandan ibret alıyorsun. İnsanları üzmekten dilini korumuyorsun.’ diyor.
Arkada olan, toprağa verilen dostlardır. Önde olan ise senin ölümündür. Biz bu
bahislerle günlük hayata dönüyoruz. Kendisi de insanlara ‘Ben giderken bana
elveda demeyin. Eğer siz, şeytan ve nefisle buluşmuşsanız onun için ağlayın
üzülün.’ diyordu. Dolayısıyla bu hayat canlılık ve dirilik için söz konusudur.
Biz amel sözcüğünü dini manada kullanıyoruz. Halbuki Arapçada ve Farsçada amel
kelimesi çalışmak, iş ve gayret anlamındadır. Bizim düşünce adamlarımız da bu
gibi kelimeleri çokça kullanmışlardır. Amel kelimesinin bir karşılığı da büyük
fikir insanı Nurettin Topçu ile ön plana çıkan harekettir. Bunu biraz daha
modernize edersek eylem sözcüğü ortaya çıkıyor. Evet, eylem de ameldir. Merhum
Necip Fazıl ise aksiyon demiştir. Aksiyon da harekettir. Batıda eğitim almış
son asrın önemli düşünürlerinden olan Muhammed İkbal de aksiyon kelimesini ön
plana çıkardı. Sezai Karakoç da diriliş sözcüğü ile bunu andı. Dolayısıyla
değerli dostlar; amel, hareket, eylem, aksiyon ve diriliş, insanoğlu için
hedeftir. Hz. Mevlana gibi büyüklerimiz, inandıktan sonra insanın öne alması
gereken hususun ümit olduğunu söylerler. Ümitsizlik insanın en büyük
engelleyicisidir. İnsanoğlu ümitle yaşar. Ümidin arkasından da sabır kelimesini
kullanırlar. Çünkü dünya hayatının zorlukları, müşkülatları vardır. O
zorlukları sabırla huzura dönüştürmeyi anlatmışlardır. Ümit ve sabırın ardından
çok sayıda kelime var ama ben bazılarını aldığım için merhamet ve şefkat
geliyor. Bu hayatın anlamlı ve düzgün ilerleyebilmesi için merhamet ve şefkat
sahibi olmak gerekir. Bunun arkasından da fedakarlık geliyor. Peki kime karşı
fedakarlık? Topluma ve insanlığa… Emin olun ki şiir söylemek ile aşıklık özelliğini
bir arada değerlendirmişlerdir. Şair kişi, ulaşmak istediği dünya düzeni ya da
dünya güzeli ile ilgili şiirler söyler. Sonrasında bu istek ve arzu, insan ve
tabiata yönelir. Onun ileri merhalesi ise ilahi aşktır. Kişiler, tabi ki
eşlerini, dostlarını seveceklerdir. Yaratıcı, insanlara bu hissi vermiştir.
Sevilenlerin güzellikleri, gönülleri ve gözleri dolduracaktır. Bu samimiyetle
başlayan sevgi, fedakarlığı insana öğretir. Kendi için istediklerini terk edip
sevdiği için ister hale gelir. Sonraki aşamada insanlık ve tabiat için ister.
Bunun ulaştığı merhale ilahi aşktır, Hakk ve hakikat aşkıdır. Muhammed İkbal,
insan sevgisi ile Allah sevgisinin birlikteliğinden bahseder. Samimi olarak
sevmek demek, kendini aşmak demektir. Çok vahim olayların yaşandığı bir zamanda
yaşıyoruz. Bunlar unutulmayacak ve gözden kaçmayacak ama bizlerin daha canlı ve
diri olması için öğütlere dikkat edeceğiz. Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaşi
Veli gibi büyüklerimiz, insani değerleri çokça vurgulamışlardı. Hem de hangi
asırda biliyor musunuz? Haçlı seferlerinin ve mağduriyetlerinin yaşandığı,
Moğol istilasının vuku bulduğu ve şehirlerin kılıçtan geçirildiği bir asırda
bunu yapıyorlar. Kimi idareciler Mevlana’ya gelip bu hayatı nasıl geçirebileceklerini
soruyorlar. İdarecilere verilen tavsiye her zaman halk ile Moğol idaresi
arasında bir kalkan olmayı sürdürdükleri sürece kendilerini rahat hissetmeleriydi.
Çünkü hak üzere olan buydu. Üzünülecek vakit ise halkı koruma ve kalkan olma
görevinin ihmal edilmesiydi. Hz. Mevlana, düşmanlığı dahi dostluğa döndürme
yönteminden bahsetmiştir. Bugün, şu rahat halimizde bile bu durum bize ağır
geliyor. Mevlana, iyilikle nice düşmanların dost olduğunu, dost olmasa da
nefretin ve kinin azaldığını söyler. Zira iyilik, kine merhemdir. Bu anlatının
arkasında tabi ki dini kültürümüz var. Horasan ve Türkistan’daki büyüklerimizin
Anadolu’ya yansıması var. Onlar hiçbir zaman ayrılıktan bahsetmediler.” şeklinde
konuştu.
Program, Rektör Yardımcımız
Prof. Dr. Erol Yılmaz’ın Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu’na ebru tablo hediye
etmesi ve fotoğraf çekimi ile sona erdi.
.jpg)
.jpg)
.jpg)